Asambe yeşilliğin arasında gözden uzak
bir yerdeydi. Şehrin merkezine yakın ama gözden uzak. Kaybolmazsanız buralara
gelmezdiniz. Arabaya bindikten 1 - 2 dakika sonra ana yola çıkmıştık. Şehrin içerisinde, yerleşim yerlerine doğru
girdik bir kaç dakika sonra. Ailesi için bir kaç şey almam gerekiyordu. Büyük
bir market bulduğum yerde durduk bu yüzden. Babası için viski alacaktım.
Pera'ya içip içmediğini sordum, içer dedi. Annesine ne alacağımı bilmiyordum ve
Pera'ya annesi için bir hediye almasını istedim. Tamam deyip giderken dur bir
dakika diye durdurdum. Senin aldığın çok belli olmasın, hediyede biraz hata
payı bıraksan süper olur dedim. Güldü ve
tamam dedi. Ben viskiyi aldıktan sonra Pera'yı marketin içinde buldum. Ne
hediye aldığını bilmiyordum. Bana da süprizdi. Tabii tüm bunların dışında bir
de çiçek almalıydım annesi için. Aman tanrım, ne saçma bunların hepsi. Tam da
bu önemli günün arifesinde? Bu iki insanı belki bir daha hiç görmeyecektim.
Zaten Pera'da bunun için istemişti bu görüşmeyi. Ama zamanlama kötü gibiydi.
Neyse, herşeyi halledip marketten çıktık. Arabaya bindik ve evin yolunu
tamamladık.
Evin kapısındaydık. Pera'ya seslenip son
kez bana göz atmasını isteyecektim ama kimin umurunda diyerek vazgeçtim. Kapıyı
çaldı. Annesi açtı. Gülümsemeler ve hoş sohbetin ardından eve girdik.
Salonda hep birlikte oturuyorduk.
Başlangıç konuşmalarını çoktan geçtik ve belli bir samimiyet sağladık. Yapmacık
samimiyetti bana kalırsa. Yeterince konuşmuştuk. Ailesi beni az çok biliyordu
zaten. Özellikle Pera'nın bana çok değer verdiğini biliyorlardı. Şimdi
tanımışlardı beni. Annesi beni sevdi. Babası bana burası senin de evin dedi
konuşmanın sonlarına doğru. Viskinin de yardımıyla biraz erken kurdu bu
cümleyi. Ama kurdu.
- Senin de evin.. Öyle mi sahiden? 1 ay
boyunca yiyip, içip, sıçmama yüzünüzü ekşitmeden katlanabilir miydiniz?
- Yüzündeki dumurluğu görmek için; Evet,
öyle dedim. 2 sn kadar yüzündeki aptala dönmüş ifadeyi izledikten sonra; şaka
yapıyorum, teşekkür ederim dedim ve yüzüme minnettarmışım gibi bir ifade
takındım bunu söylerken. O da güldü. Aptal.
Bir insan diğerine misafir olduğunda söylenen
lafları düşününce olayın özünde hep sahtekarlık olduğunu anlıyorsun. Neyse, bu
kadar büyütülecek bir yanı yok.
Sabah 11 gibi kalktık. Pera sabahları
daha güzel gözüküyordu. Sanki bazı bayanlara sabah güneşini çarptığında daha
güzel gözükme şansı tanınmıştı gibiydi ve Pera'da onlardan biriydi. Sanırım bu
sabah vakti bu zaman dilimindeki son sabahımızdı. Geri dönebileceğimizi pek
düşünmüyorduk. Yaşasak bile. Yinede dönme ihtimalimiz vardı her zaman. Çünkü
ikimizde gireceğimiz o dünyanın ve yaşantının beklediğimiz gibi
olmayabileceğini biliyorduk. Hep öyle olmaz mı? Hayal edersin, ettiğin gibi
değildir.
Biz kalktığımızda Pera'nın ailesi evde
değildi. Pera'nın üzerinde beyaz ve bazı
yerlerinde ince siyah çizgilerin olduğu bir gecelik vardı. Güzeldi, onun
üzerinde çok daha güzel durmuştu. Saçını üstünkörü düzeltmişti. Klasik
dağınıklığı vardı ve o da güzeldi. İkimizin de kahvaltı kültürü kalmamıştı
artık. Yinede günün yapısına nazaran günlük programda bu değişikliği yaptık.
Ufak ama iyi hissettirir bir kahvaltı yaptık. Sohbetimizle. Giysilerimizi
giyindik, saçlarımızı düzelttik eve son kez göz attık, eksikliğimiz olmadığına
dair kendimizi teyit ettik ve çıktık.
Şimdi yolda ilerliyoruz. Arabayı Pera
kullanıyor. Serbest yolculuğu sevdiğimden benim için keyifli olacaktı. Hatta
içecek bir şey de almayı istiyordum ama bugün için imkansızdı. Belki geri
dönersek, belki başka bir yaşamda. Ama bugün değil. Yolu yine sohbet ederek
tamamlıyorduk. Ben ara sıra onun dikkatini vererek arabayı kullanmasını
izliyordum. Yola bakışını, sol kaşını kaldırıp sol aynaya bakışını, dikiz
aynasına bakarken kafasını biraz kaldırmasını, dudaklarını ve bunları yaparken
yüzünün aldığı görüntüyü. Öylesine sürmüyordu. Bu arabanın yönetmeni oydu.
Bütün aksan da ona saygı gösteriyordu. Tüm bu dikkatinin arasında benimle
konuşuyor ve arada bana bakıp gülümsüyordu. Gerçekten güzeldi. Her nedense
insan sevdiği, hoşlandığı ya da dikkatini çeken kişinin detaylarına böyle
dikkat ederdi. Ben daima detaylara dikkat ederdim ancak bu sefer daha merakla
izliyordum her şeyi ve onu. Tüm bunlar arasında yolu tamamladık.
Bu zaman diliminde uğrayacağımız son yere
gelmiştik. Asambe'ye. Başlatmak
istediğimiz hikaye burada başlayacaktı ve yaşantımızın içinde alt bir başlık
olarak devam edecekti. Biliyorduk ki yaşam ve yaşamımız bir hikayeden ibaret
değildi, olamazdı. Pera arabayı kapattığında hemen inmemiştik. İkimizde
arabanın içinden yavaş boyun hareketleriyle etrafa bakıyorduk. İkimizde aynı
anda ön camın ortasına doğru bakarken bakışlarımız birleşir gibi oldu ve
gözlerimizi kırptıktan sonra birleşti. Sanırım bir şey düşünmedik o an ve 3 saniye boyunca birbirimize baktık. Ben dudağımın yarısıyla gülümsedim. O da diğer
yarısıyla. Başımızı öne doğru çevirdik ve arabadan çıktık.
Asambe'ye girdik ve doğrudan kontrol
odamıza geçtik. Elektriği önceden başlatmıştık zaten. Sistemi ve gerekli
herşeyi gözden geçiriyorduk. Pera kendi gözetlemesinin bittiğini söyledi.
Benimkiler de bitmişti. Ben de bitirdim dedim. Uygulama odasına doğru
ilerlemeye başladık. Pera oraya gittiğimizde bana bir hediye alırsan ne alırsın
diye sormuştu. Düşünmüştüm bunu aslında ama kararımı o ana bırakmıştım. Pera'yı
sinirlendirmek için ona dönüp; hani bilinen şehirlerde orayı anımsatan "
hatırası " tipi eşyalar var ya, ondan alırım dedim. Aniden bana baktı.
Kaşlarını şaşırmış ve anlamaya çalışır bir ifadeye getirmiş olarak bana 3 sn
baktı ve aptalsın dedi. Hemen başını öne çevirip yürümesine devam etti.
Arkasından sessizce gülüyordum.
Uygulama odasına geçtik. Bu odanın her
yeri önemliydi. Yer geometrik olarak ölçülmüş ve işaretlerle
şekillendirilmişti. Duvarlar yine işaretliydi. Odanın büyüklüğü ve tüm açılar
dengeliydi. Bunu odaya girer girmez bir şekilde anlıyordun zaten. Yinede sade bir görünümü vardı. Öyle
olmalıydı. Biz, buradan ayrılıp başka zaman dilimine geçerken odanın tam
ortasında durmalıydık. Merkez noktası dairesel olarak ikimizi alacak kadar
tasarlamıştık sadece. Doğal olarak tüm
ayarlamaları da öyle. Yani, bir bakıma bu oda bize ait ve bize özeldi. Bizim
odamızdı. Zaman atamasını yapan sistem biyolojik yapımızla çalışıyordu. Pera ve
ben odanın iki ayrı duvarına yürüdük. Duvarda, belirlenen noktaya elimizi
koyduk. O an hiçbir elektriksel yansıma görülmezdi. Fakat titreşimleri
hissederdiniz. Sistem çalışmaya başladı. Elimizi aynı anda çektik ve aynı anda
arkamıza dönüp iki uçtan birbirimize baktık. Merkez noktasına doğru yürümeye
başladık. Tam yürümeye başladığımız o an üflemeliler ve yaylılardan oluşan bir
orkestra; orta tempoda ve orta oktavlarda yükselip alçalan notayı çalıyor gibiydi.
Ortaya geldik. Sistemin çalışmasının hızlandığını duyuyorduk. Gönderim
yapılacakken birbirimize dokunuyor olmamız gerekiyordu. Birden fazla sebepten
ötürü böyle ayarlamıştık. Biz sarılacaktık. İkimizde tam ortaya geldiğinde
elimi elini uzatması için ona uzattım. Hemen tuttu elimi. Orkestra
Hızlanıyordu. Elimi tuttuktan biraz sonra bana sarıldı. Bir kolumla belinin
hemen üzerini sardım. Diğeri ise sırtından başına yükselir biçimde başına
gidiyordu. Avcumun içiyle başını tutuyordum. O da aynı şekilde sarıldı. Ama o
parmaklarını saçımın arasına soktu. Sistem iyice hızlandı. Üflemeliler ve
yaylılar derin bir nefes gibi yükselip iniyordu. Pera bana daha sıkıca sarıldı.
Kalp atışlarını vücudumda hissettim. Kulağına biraz eğilip; yanındayım dedim.
Hemen akabinde parmaklarının arasına aldığı saçımı güç almak istercesine biraz
sıkmaya başladı. Nefesini hissediyordum. Az kaldı. Son 15 saniye. Sistem
hızlanıyordu. Pera'ya seslenmek için eydiğim kafamı kaldırıp odaya son kez
baktım. 10 saniye. Üflemeliler ve yaylılara aniden koro eklenmişti. Aynı
şekilde, aynı armoniyle. 5 saniye. Bu zaman diliminden silinecektik. Kafamı eğdim ve Peraya yasladım. Sıkıca
sarıldık. 4, 3, 2, 1
Bitti. Silindik buradan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder