3 Mart 2013 Pazar

Slayze - Atlama

Zaman atlamasını yapmamızdan önceki günde, Asambe'deydik. Yarın için gerekli hazırlıkları yapıyorduk. Zaten günlerdir hazır olduğumuz için yaptığımız pek bir şey yoktu. Yarın buraya tekrar geldiğimizde sistem ve elektrikleri kendiliğinden hazır olmalıydı. Gitmeden önce küçük bir kısmı kapatır hale getirecektik. Pera, bir kaç gün önce ailesiyle tanışmamı istediğini söyledi. Ayrıca ailesinin evinde kalmamızı istemişti. Tabii, gereği yoktu ama ısrar etti ve kabul ettim. Buradan çıkınca oraya gidecektik. Sanırm kendine has bir planı vardı. Özel bir gece gibi değil. Fakat bir plan. Son hazırlıkları yaptık, küçük bir kısmı kapattık ve Asambe'den çıktık.


Asambe yeşilliğin arasında gözden uzak bir yerdeydi. Şehrin merkezine yakın ama gözden uzak. Kaybolmazsanız buralara gelmezdiniz. Arabaya bindikten 1 - 2 dakika sonra ana yola çıkmıştık.  Şehrin içerisinde, yerleşim yerlerine doğru girdik bir kaç dakika sonra. Ailesi için bir kaç şey almam gerekiyordu. Büyük bir market bulduğum yerde durduk bu yüzden. Babası için viski alacaktım. Pera'ya içip içmediğini sordum, içer dedi. Annesine ne alacağımı bilmiyordum ve Pera'ya annesi için bir hediye almasını istedim. Tamam deyip giderken dur bir dakika diye durdurdum. Senin aldığın çok belli olmasın, hediyede biraz hata payı bıraksan süper olur dedim. Güldü ve tamam dedi. Ben viskiyi aldıktan sonra Pera'yı marketin içinde buldum. Ne hediye aldığını bilmiyordum. Bana da süprizdi. Tabii tüm bunların dışında bir de çiçek almalıydım annesi için. Aman tanrım, ne saçma bunların hepsi. Tam da bu önemli günün arifesinde? Bu iki insanı belki bir daha hiç görmeyecektim. Zaten Pera'da bunun için istemişti bu görüşmeyi. Ama zamanlama kötü gibiydi. Neyse, herşeyi halledip marketten çıktık. Arabaya bindik ve evin yolunu tamamladık.

Evin kapısındaydık. Pera'ya seslenip son kez bana göz atmasını isteyecektim ama kimin umurunda diyerek vazgeçtim. Kapıyı çaldı. Annesi açtı. Gülümsemeler ve hoş sohbetin ardından eve girdik.

Salonda hep birlikte oturuyorduk. Başlangıç konuşmalarını çoktan geçtik ve belli bir samimiyet sağladık. Yapmacık samimiyetti bana kalırsa. Yeterince konuşmuştuk. Ailesi beni az çok biliyordu zaten. Özellikle Pera'nın bana çok değer verdiğini biliyorlardı. Şimdi tanımışlardı beni. Annesi beni sevdi. Babası bana burası senin de evin dedi konuşmanın sonlarına doğru. Viskinin de yardımıyla biraz erken kurdu bu cümleyi. Ama kurdu.

- Senin de evin.. Öyle mi sahiden? 1 ay boyunca yiyip, içip, sıçmama yüzünüzü ekşitmeden katlanabilir miydiniz?

- Yüzündeki dumurluğu görmek için; Evet, öyle dedim. 2 sn kadar yüzündeki aptala dönmüş ifadeyi izledikten sonra; şaka yapıyorum, teşekkür ederim dedim ve yüzüme minnettarmışım gibi bir ifade takındım bunu söylerken. O da güldü. Aptal.

Bir insan diğerine misafir olduğunda söylenen lafları düşününce olayın özünde hep sahtekarlık olduğunu anlıyorsun. Neyse, bu kadar büyütülecek bir yanı yok.

Sabah 11 gibi kalktık. Pera sabahları daha güzel gözüküyordu. Sanki bazı bayanlara sabah güneşini çarptığında daha güzel gözükme şansı tanınmıştı gibiydi ve Pera'da onlardan biriydi. Sanırım bu sabah vakti bu zaman dilimindeki son sabahımızdı. Geri dönebileceğimizi pek düşünmüyorduk. Yaşasak bile. Yinede dönme ihtimalimiz vardı her zaman. Çünkü ikimizde gireceğimiz o dünyanın ve yaşantının beklediğimiz gibi olmayabileceğini biliyorduk. Hep öyle olmaz mı? Hayal edersin, ettiğin gibi değildir.

Biz kalktığımızda Pera'nın ailesi evde değildi.  Pera'nın üzerinde beyaz ve bazı yerlerinde ince siyah çizgilerin olduğu bir gecelik vardı. Güzeldi, onun üzerinde çok daha güzel durmuştu. Saçını üstünkörü düzeltmişti. Klasik dağınıklığı vardı ve o da güzeldi. İkimizin de kahvaltı kültürü kalmamıştı artık. Yinede günün yapısına nazaran günlük programda bu değişikliği yaptık. Ufak ama iyi hissettirir bir kahvaltı yaptık. Sohbetimizle. Giysilerimizi giyindik, saçlarımızı düzelttik eve son kez göz attık, eksikliğimiz olmadığına dair kendimizi teyit ettik ve çıktık.

Şimdi yolda ilerliyoruz. Arabayı Pera kullanıyor. Serbest yolculuğu sevdiğimden benim için keyifli olacaktı. Hatta içecek bir şey de almayı istiyordum ama bugün için imkansızdı. Belki geri dönersek, belki başka bir yaşamda. Ama bugün değil. Yolu yine sohbet ederek tamamlıyorduk. Ben ara sıra onun dikkatini vererek arabayı kullanmasını izliyordum. Yola bakışını, sol kaşını kaldırıp sol aynaya bakışını, dikiz aynasına bakarken kafasını biraz kaldırmasını, dudaklarını ve bunları yaparken yüzünün aldığı görüntüyü. Öylesine sürmüyordu. Bu arabanın yönetmeni oydu. Bütün aksan da ona saygı gösteriyordu. Tüm bu dikkatinin arasında benimle konuşuyor ve arada bana bakıp gülümsüyordu. Gerçekten güzeldi. Her nedense insan sevdiği, hoşlandığı ya da dikkatini çeken kişinin detaylarına böyle dikkat ederdi. Ben daima detaylara dikkat ederdim ancak bu sefer daha merakla izliyordum her şeyi ve onu. Tüm bunlar arasında yolu tamamladık.

Bu zaman diliminde uğrayacağımız son yere gelmiştik. Asambe'ye.  Başlatmak istediğimiz hikaye burada başlayacaktı ve yaşantımızın içinde alt bir başlık olarak devam edecekti. Biliyorduk ki yaşam ve yaşamımız bir hikayeden ibaret değildi, olamazdı. Pera arabayı kapattığında hemen inmemiştik. İkimizde arabanın içinden yavaş boyun hareketleriyle etrafa bakıyorduk. İkimizde aynı anda ön camın ortasına doğru bakarken bakışlarımız birleşir gibi oldu ve gözlerimizi kırptıktan sonra birleşti. Sanırım bir şey düşünmedik o an ve 3 saniye boyunca birbirimize baktık. Ben dudağımın yarısıyla gülümsedim. O da diğer yarısıyla. Başımızı öne doğru çevirdik ve arabadan çıktık.

Asambe'ye girdik ve doğrudan kontrol odamıza geçtik. Elektriği önceden başlatmıştık zaten. Sistemi ve gerekli herşeyi gözden geçiriyorduk. Pera kendi gözetlemesinin bittiğini söyledi. Benimkiler de bitmişti. Ben de bitirdim dedim. Uygulama odasına doğru ilerlemeye başladık. Pera oraya gittiğimizde bana bir hediye alırsan ne alırsın diye sormuştu. Düşünmüştüm bunu aslında ama kararımı o ana bırakmıştım. Pera'yı sinirlendirmek için ona dönüp; hani bilinen şehirlerde orayı anımsatan " hatırası " tipi eşyalar var ya, ondan alırım dedim. Aniden bana baktı. Kaşlarını şaşırmış ve anlamaya çalışır bir ifadeye getirmiş olarak bana 3 sn baktı ve aptalsın dedi. Hemen başını öne çevirip yürümesine devam etti. Arkasından sessizce gülüyordum.
 
Uygulama odasına geçtik. Bu odanın her yeri önemliydi. Yer geometrik olarak ölçülmüş ve işaretlerle şekillendirilmişti. Duvarlar yine işaretliydi. Odanın büyüklüğü ve tüm açılar dengeliydi. Bunu odaya girer girmez bir şekilde anlıyordun zaten.  Yinede sade bir görünümü vardı. Öyle olmalıydı. Biz, buradan ayrılıp başka zaman dilimine geçerken odanın tam ortasında durmalıydık. Merkez noktası dairesel olarak ikimizi alacak kadar tasarlamıştık sadece.  Doğal olarak tüm ayarlamaları da öyle. Yani, bir bakıma bu oda bize ait ve bize özeldi. Bizim odamızdı. Zaman atamasını yapan sistem biyolojik yapımızla çalışıyordu. Pera ve ben odanın iki ayrı duvarına yürüdük. Duvarda, belirlenen noktaya elimizi koyduk. O an hiçbir elektriksel yansıma görülmezdi. Fakat titreşimleri hissederdiniz. Sistem çalışmaya başladı. Elimizi aynı anda çektik ve aynı anda arkamıza dönüp iki uçtan birbirimize baktık. Merkez noktasına doğru yürümeye başladık. Tam yürümeye başladığımız o an üflemeliler ve yaylılardan oluşan bir orkestra; orta tempoda ve orta oktavlarda yükselip alçalan notayı çalıyor gibiydi. Ortaya geldik. Sistemin çalışmasının hızlandığını duyuyorduk. Gönderim yapılacakken birbirimize dokunuyor olmamız gerekiyordu. Birden fazla sebepten ötürü böyle ayarlamıştık. Biz sarılacaktık. İkimizde tam ortaya geldiğinde elimi elini uzatması için ona uzattım. Hemen tuttu elimi. Orkestra Hızlanıyordu. Elimi tuttuktan biraz sonra bana sarıldı. Bir kolumla belinin hemen üzerini sardım. Diğeri ise sırtından başına yükselir biçimde başına gidiyordu. Avcumun içiyle başını tutuyordum. O da aynı şekilde sarıldı. Ama o parmaklarını saçımın arasına soktu. Sistem iyice hızlandı. Üflemeliler ve yaylılar derin bir nefes gibi yükselip iniyordu. Pera bana daha sıkıca sarıldı. Kalp atışlarını vücudumda hissettim. Kulağına biraz eğilip; yanındayım dedim. Hemen akabinde parmaklarının arasına aldığı saçımı güç almak istercesine biraz sıkmaya başladı. Nefesini hissediyordum. Az kaldı. Son 15 saniye. Sistem hızlanıyordu. Pera'ya seslenmek için eydiğim kafamı kaldırıp odaya son kez baktım. 10 saniye. Üflemeliler ve yaylılara aniden koro eklenmişti. Aynı şekilde, aynı armoniyle. 5 saniye. Bu zaman diliminden silinecektik. Kafamı eğdim ve Peraya yasladım. Sıkıca sarıldık. 4, 3, 2, 1

Bitti. Silindik buradan.

Hiç yorum yok: