17 Aralık 2013 Salı

Bok çukurundan sesleniyorum

Denedim ve bekledim. Olmadı. Tabii ki, çünkü pasifti denemelerim benim hayatıma göre. Diğerleri olsaydı aynı seviyede deneyen; siz çoktan kapmıştınız o şeyi. Benim 4 bir yandan saldırmam gerekir ve sonra onca deneme içinden en boktan 2 fırsat çıkar maksimum. Ben o boklardan birini seçmeliyim. O boka batmalıyım. Stres, bunalım ve ızdırap çekmeliyim. Beyaz saçlarım biraz daha beyazlamalı. Zihnim daha çok karışmalı. Olgunlaşa olgunlaşa mermerden heykele dönmeme rağmen biraz daha olgunlaşmalıyım. Sıçayım, bu kadar olgunlaşmak neye yarayacaksa?

Lanet olsun, her şey sadece her şey. Müzik, sanat ve diğer her şey. Lanet olasıca saf şeyler değil. Her nokta, her köşe başı pislikle dolu. Bunları istediysekte hiçbiri kendi evladımızın bebekken mutluluktan attığı kahkaha ve kokuları gibi saf değiller. Diğerlerini bilmiyorum ama ben bunun böyle olduğunu bile bile uğraştım. Yeterince acı ve sıkıntı çektim. Sırf daha elit bir bok havuzana düşmek için mi daha fazla ızdırap çekmem gerekiyor?

Bana motive olacağım hiçbir şey vermediniz. Kendim almak için delice savaştım, engellendi.

Başarı için her şeyi feda ettim, kendimi bile. Kaslarım parçalandı, parçalandım kürek çekerken. Ama en ağır akıntıyı bana yönlendirdiniz. Birinin avuç içiyle alabileceği alacağı kadar yol aldım bu yolda. Kazançlarım okyanus kadar olsa da. Hahaha vuhuuu.

Kimliksiz oldum. Gerçekten oldum ve çoğunuzun asla dayanayamayacağı bir süre böyle yaşadım. Hiçbir faydası yokmuş. Size bir tavsiye: hiçbir zaman bir şehirde kimliksiz kalamazsınız. Aklınızda bunu yapacak fikir, vücudunuzda da bunu yapabilecek göt varsa siktir olup gitmelisiniz insansız toprak sahasına. Kimi eski düşünürler ve filozoflar siktirsinler.

Net, insana İblisin tohumlarını ekmekten başka bir şey bıraktırmıyorsunuz. Ekerim.  Sonradan pişman olacağımı ve ağlayarak tövbe edeceğimi sanma Tanrım. Ekmemek için elimden geleni yaptım çünkü. Senin de dikkatin bu kadar dağınık olmasaydı ben bunları yaparken keşke.

Dünyanın, karmanın, kainatın, bağışlayan ve gönlü zengin olan Rabbin ismiyle:

Sevgiler.

11 Aralık 2013 Çarşamba

Besle Beni

Duygusal ve eğlenceli şarkılar bizle başlayıp seninle bitti. Senin yanından ayrılıp dışarı adım attığımda gökyüzünün ufkuyla birleşmiş düz araziler görüyordum. Bu şehirler içinde ne kadar değerli bu benim için. Kendimi özgür, kendimi bana bırakılmış gibi hissediyorum o noktalarda. Sevgili, nedense derin ve hüzünlüye yakın müzikler bana daha çok hatırlatıyor bunları. Ahah, karların yağdığı zamanı hatırlıyorum. Hiçbir anlamı olmayan şeyleri yapmaya fırsat tanımıştı bize. Onu nasıl kullanmak istersen ve istersek kullanabileceğimiz bir şeydi. Sanırım onu da kullandık?

Darmadağın ettiğim vücutlar var. Zarar vermeden. Sanırım sen de onlardan birisin. En çok dağılmış, en çok içinde ben kalmış olanı. Sana tavsiyem var. Bırak öyle kalsın. Tersi için çabalaman neyi değiştirdi ki? Bırak öyle kalsın.

Sayenizde kültürüyle uyuşmadığım bir ton tiple uğraştım. Bu birliktelik değerli ve önemli galiba. Engel olmak isteyen çok şey var. Ve bize bakıp kendine yediremeyen bir o kadar kişi. Bir de bana bakıp. O kadar büyük bir tehdit miyim sahiden lan?

Değer verdiğim her şeyi sanki yokmuşcasına saklıyorum. Bana özel bir kutunun içinde hapsederek değil. Bambaşka bir şekilde. Değer vermediklerim ise hiç yokmuş gibi duruyorlar. Dünyanın içinde. Yerin yurdun değişmeyecek artık. Çabalama, bırak öyle kalsın. Bu yazı gibi dağınık. Benden arınamazsın.

4 Aralık 2013 Çarşamba

Okyanus

Zamanında ikimiz vardık.
Beyaz yaşantımız dağılmadan önce.
Saçlarında sarının en güzel tonları vardı.
Yokluğunda karanlık, varlığında altın sarısıydı göğüsüm.
Çünkü saçlarn benimle, benle bir aradaydı.
Saçlarıyla oynamak elini berrak suda gezdirmeye benziyordu.
Üstü berrak, altı ise sarının tonları.
Koyu sarı ve beyaz bir okyanus. İçinde boğulduğum.

Bembeyaz ve geometriyle yaratılmış bir vücut.
Parmaklarımı belinde gezdirirken okyanusumla oynuyordum.
Dudaklarımı tüm sırtında dokundururken boğuluyordum.
Çünkü nefesim kesiliyor, çünkü titriyordum ona.
Kalçalarına dokunduğumda daima gülerdi bana.
Göğüslerine dokunduğumda gözlerini kapatır derin nefesler alırdı.
Elimi çektiğimde elimi hemen tutar geri vücuduna koyardı.
Çünkü dayanamazdık ayrılmaya. Titrerdik birbirimize.

Bir oğlan vardı. Bir kızı herkesten çok seven.
Onun için her şey yapardı. Her şey.
Dünyaları yıkardı eğer ona zarar gelseydi.
Onun için herkesle yüzleşti ve meydan okurdu herkese.
Meydan okurdu dünyaya. Yok sayardı her şeyi.
Onun için her şey yapardı. Aşardı tüm yolları.
Her noktadan korkmadan atlar, bulurdu bir yolunu.
Bir oğlan vardı. Kadınına ulaşmak isteyen.

Odamız saçlarının rengiyle yazılmış yeminlerle dolu.
Göğsüm halen sen ve halen saçların kokuyor.
Zihnim halen çok karışık.
Seni de zihnimin içinde kaybetmek istemiyorum, kadınım.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Sızlayacak

Kimseyle paylaşmadığım bir şarkı var. Paylaşsam birden tılsımı bozulacak çünkü. Başka birini dinlerken görsem sorun etmezdim. Yeter ki benden bilmesinler o şarkıyı. Şarkı o kadar güzel, o kadar sade ki. Dinlemesi bile yeterince iyi hissettiriyor.

Bilmiyorum, bu hislerin hepsi içime nasıl oturdu. Aslında şimdi düşünüyorum da.. Yaşadığım o dönem biraz çocukluğumu andırıyordu. Sorunlar vardı ama ben hayatı takmazdım. Atacağım golü takardım. Hayat devam ederdi. Kendini yırtsan da ederdi, takılmayıp futbol oynasan da ederdi. Ve o dönemler çevrendekileri hissetmek, bir şeylerle bağdaştırmak konusunda daha rahattım. Yani demek istediğim; hayatı hissetmek konusunda özgürdüm. Bugün sizin gibi benim de beynime yüklenmiş onca şey yüzünden hissiz değildim, dünyayı içime, beynime çekebiliyordum. O yüzden gerçeklikle birebirdim o dönemler.

Bu dönemler bitti. Bitmesinden çok uzun süre bir şekilde bu durumu tekrar yaşama başladım. Tabii her gün yaşamıyordum, çocukluğumdaki avantajlar yoktu ama zaten hayatı zorlayarak yaşayan biri olduğum için yaşadığım günlerde benim için yeterince büyüktü. Yıllar sonra.. Biri vardı. Onunla etkileşen şeyler bende hep bir iz bıraktı. Çünkü onlayken bir noktayı tutturmuştum. Çocukluğumdan kalan özgür hissetme yanımı o tekrar açtı, canlandırdı. O noktayı. Ama bir şartla. Sadece kendi tılsımı onu açardı ve o tılsımı yakından hissetmezsem etkisiz olurdu. Tuhaf bir şekilde yaşam çevresi de beni etkiledi. Birlikteyken geçtiğimiz bazı yerler benim açımdan tam aradığım yerler, noktalar gibiydi. Sanmayın ki; o ortam cenneti andırıyor veya dünyevi şeylerin çoğunu taşıyor. Hayır, alakası bile yoktu. Bu yüzden huzur veriyordu bana. Oradaki hissi tam anlatmak biraz güç. Ama şehirler arası yolculukta bazen dağlık noktalar olur bilirsiniz. Ağaçlar ile kaplanmıştır yüzeyleri yer yer. Öyle bir yerin tepesine çıktığınızı düşünün. Rüzgarın içinizden geçtiğini, sizi dinlemeye başlar başlamaz etkisi altına alan derin bir parçayı açtığınızı ve bunlar olurken ruhunuzun arınmaya başladığınızı tüm endişelerinizden. Hiçbir yerin ortasında derin bir hissi yaşamak bu. Belki hayatınızda gördüğünüz en aptalca örnekleme şeklidir bu. Dağın tepesi, rüzgarın arındırması falan. Ancak yaşadığınızda bunun böyle olduğunu bileceksiniz. Bir çoğunuz tek başına denizdeyken de hisseder bunu.

Aslında bu anlattıklarımın sevgiyle veya aşkla alakası yok. Kesişiyor olsa da yok. Bilmiyorum, nasıl oluyor da bu taştan, topraktan, ottan bazı yerler beni bu kadar etkiliyor. Niye silikçe hatırlayabildiğim bazı anılar o silikliğine rağmen aklıma gelince vücudumun tepkisinin değişmesine sebep oluyor. Niye ki? Tüm bu yerler, bu alanlar anasını satayım bu şeyler bende ki hangi eksikliği doldurdu da ben halen bunları hissedebiliyorum. Her defasında aynı hem de? O mekanlar o eksikliğimi doldurdu, o kişi üstüne aynısını yaptı.

Tüm bu karmaşayla anlatılan ve yaşanması ayları olan bu olay nedense 4dakika 32saniye içine sığıyor. Her şey bu müziğin içine doldurulmuş gibi. Yaşadıklarımla ilgili en ufak bir şeyi dahi anlatmayan bir şey bir de. Ama onla alakalı ve o noktalarla.

Bir ilişki bittiğinde ve bir şeyler sonladığında o insanı unutamazsınız. Onla yaptığınız şeyleri. Ben ise o esnada hissettiklerimi, çevremi unutamıyorum. Tüm bu yaşanmışlıklar arasında yakalanılmış o bağlayıcı ve açıklanamayan hissi unutamıyorum. Ne tuhaf be lan.

İçimde sevgiye dair bir şey kalmadı. Aksi şeyler de. Umursamazlığımla bazen bir Pub'a otururuz o kadar. Fakat etkilendim dostlar. Hem de çok etkilendim. Ölmeye 1-2 gün kala düşüneceğim tüm bunları. Düşüneceğim, gözlerimin önüne getireceğim silik olan her şeyi. Gençliğime ve geçmişte kalan bu güzelliğe, tekrar asla'nın gerçekçiliğine ve asıl önemli olanlara içim sızlayacak. Her şey yaşanmış, yıllar geçmiş ve değişmiş her şey ama beynimin dibinde duran ve sıkıca sarıldığım o şeyler hep bir canlılıkla kalacak ya.. Yüzümde tebessüm varken. Acaba diyeceğim. Var mıdır başka bir dünyada bunu yaşama şansı tekrar?

O boşlukta bana çarparken rüzgar brasslar girecek şarkıda. Hislerim ve ruhum donacak oracıkta. Yüzümde tebessüm varken içim sızlayacak. İçim.

16 Ağustos 2013 Cuma

Bağışla ve merhamet et

İçimde binlerce his birikti. Bu yazıyı dağınık odamdan yazıyorum. Yaz geldi ama akşam esintisi var. Bu rüzgar bedenime her çarptığında huzur hissederim. Temizlendiğimi hissettim. Birde bu rüzgarda seni hissetmiştim.

Galiba şu an devamlı içeriye doğru çöküyorum. O kadar sessiz ve izleyenler için o kadar muhteşem bir görüntü ki bu vaziyetim. Tek bildiğim yakında kendimi parçalayarak patlayacak olmam. Yalnız olduğum için kimseye zarar vermemiş olacağım. Yada yalnız olduğumu sanarak çevremide yaralayacağım. Fakat sanmıyorum yanımda biri olduğunu. En fazla yakından geçiyorken şiddetime kapılırsınız. Neyse, bunların hiçbir önemi yok.

Birini çok sevmiştim. Sevgi yeterli bir kelime değildi ancak kullanabildiğim tek kelime idi. Sevmiştim. Huzuru hissettim. Yanındayken bütün problemlerim ve endişelerim erirdi. Tek endişem ise kendisiydi. Dudaklarının arasından çıkan sakinleştiricim vardı. Bazen ise dudaklarının oynaması gerekmezdi sakinleşmem için. Âsil ve derin dudakları benimkiler ile birleşmesi yeterdi. Ah Rabbim, o kızı ne kadar çok sevdim. Ne kadar çok günah işledim onunla. Ne kadar çok hayalini kurdum onun. Onun yerine senin adına harcasaydım bu çabayı şu an belki en sevdiğin kullarından biriydim. Umarım her şeye rağmen yinede öyleyimdir. Lütfen beni bağışla ve merhamet et Rabbim.

Galiba çok iyi hissetiremedim ama birine çok aşıktım. Ben hiçbir zaman ruh eşimi bulana kadar yarım kalan biri değildim. Lakin senin varlığın ile çok güçlenmiştim.

Şimdi sen yoksun diye berbat bir halde değilim. Sadece çok yorgunum.

Özleniyorsun değerlim.

Mola Havası

Şehirler arası yolculuk yaparken sabahın 3-4-5’inde verilen molaya denk gelen bir hava vardır. Serin ve geniş bir esintidir. Sanki o esinti boşlukta esiyor gibi. Siz bildiğiniz tüm alanlardan uzak, bir yerin ortasında rüzgarın size dokunmasını deneyimlersiniz. Gariptir, size her defasında farklı hissettirir. Sanki gerçekten bildiğiniz her şeyden kaçabilmeyi başarmış gibisinizdir. Farklı bir yerde tanımadığınız onca insanla. O hava bazılarını gerçekten kendine getirir. Bazıları için tam anlamıyla sigara havasıdır. Eğer gittiğiniz yer için heyecan duyuyorsanız daha fazla sabırsızlanacaksınız. 

Şu an, kendi şehrimde neredeyse yeterince aşina olduğum bir yerde dururken bunu hissediyorum. Pencerenin yanındayım. Yoldan sadece otobüsler, kamyonlar ve bazen tırlar geçiyor. Pencere açık ve tam  olarak o mola havasını hissediyorum. Yolda giderken gördüğüm o araçların eşliğinde..

Sanki 3 saat sonra o şehre varacakmışım gibi. Sanki hissetmem gereken şeyleri hissedecekmişim gibi. Yine aynı hisler. Bir çocuk gibi hevesliyim.

Boş yere.

6 Temmuz 2013 Cumartesi

28 Mayıs 2013 Salı

Küçük Sarışın & Rüzgar


Hava esiyordu yine. Tam istediğim gibi. Eski evimin balkonun da defalarca kendimi bıraktım bu rüzgara, bu muhteşem havaya. Bu dünyada beni saf bir huzura sürükleyen nadir şeylerden biriydi bu rüzgar. Onun esintisi altında rahatça uykuya dalabilirsiniz. Sakince ve huzurla.  Ancak  1-2 saat boyunca o esintide durursanız sizi ısıtacak birine ihtiyaç duyarsınız.

Ben neden üşümemiştim bilmiyorum. Kadınımı yatağa geri götürdüm. Beyaz vücuduyla ve çocuksu bir gülücükle yorgana sarıldı. Uykusundan 2-3 saniye izin aldı ve sen de gelmicek misin? dedi. Sonra uykusuna daldı. Tabii ki gelecektim. Hani cehennem hakkında anlatılanları bilirsiniz. İnsanın teninin yenilenerek tekrar tekrar yanacağını falan. Bu kızın yanında kalbim aynen öyle oluyor. Öylesine derin bir şeye kapılıyordum ki ona yaklaşınca.. Yanındayken ve o yanımda yatıyorken her gün kalbimi eritiyordu kadınım. Sabah onun meleksi saçlarının kokusu ve huzuruyla dolarak tekrar yenileniyordu. Ertesi gün tekrar eritiyordu. Beni ve kalbimi. Tanrı aşkına, kim böyle bir şeyi istemez ki?

Kadınımın bacaklarının dibine oturdum. Yatağın sonu. Onu kaybetmeyi ve acı verecek düşünceleri geçirmeye başladım aklımdan. Bu düşüncelerle yüzleşirken güç almak için ona dokundum. Başımı dizlerimin arasına doğru eğmiştim. Gözlerim kapalıydı. Çok daha derinlere dalmadan yanına gittim. Beni dünyadan ve içindeki endişelerin hepsinden kurtaran, kalbimi eriten kadınımın yanına. Halen aynı güzellikte uyuyordu. Alnını öptüm ve ardından onu izlemeye başladım. Onun aksine benim pek uykum yoktu ve bu güzelliğin tadını çıkarmak istiyordum. Onu uyandırmamak için saçlarının uçlarıyla oynuyor, parmaklarımı gezdiriyordum aralarında. Bazen tekrar alnını öptükten sonra başından saçlarının sonuna kadar gezdiriyordum elini. Ve bunu her yaptığımda yüzüne bir tebessüm geliyordu. Uyuyordu, kesinlikle uyuyordu ama aramızdaki aşk uyanıktı. Zaten hep öyle.. Bir an da huzursuz olmaya başladı. Rüyasındaki bir şey onu rahatsız ediyordu sanırım. Yaptığım şeyler pek fayda etmedi. Kulağına eğildim; sevgilim yanındayım. Yanındayım hayatım. Korkma, ben yanındayken kimse sana bir şey yapamaz. Bir kaç saniye durdu. Sevgilim diyerek uyandı. Göz göze geldik. Hayatım n’oldu? Diye soramadan bana sarıldı hemen. Başını boynuma yasladı. Sakin ol sevgilim ben yanındayım dedim. Daha sıkı sarıldı. Biraz sonra rüyasını anlattı bana. Rüyası düşündüklerimle aynıydı. Beni kaybetmesi ve diğer şeyler. Düşüncelerim onun vücuduna dokunduğum an ona geçmişti. İnsanları bu şekilde etkileyebilme olanağım vardı. Düşündüklerimi, aklımdakileri insanların da düşünmelerini sağlayabiliyordum çoğu zaman. Herkesten koruyacağım kızı kendi kâbuslarımla ürkütmüştüm. Ya da onda da var olan korkuları canlandırdım. Olsun, merak etme sevgilim ben yanındayım.

Sakinleştirdim kadınımı. Göğsüme yattı ve bana sarıldı. Sarı saçları vücudumun üstündeydi ve içime akıyorlardı. Nefesi mutlu mu ediyordu, huzurlu mu kılıyordu, heyecanlandırıyor muydu, napıyordu bilmiyorum. Sanırım hepsini hissettiriyordu. Bu yüzden açıklayamıyorum o hissi. Ara sıra başını koyduğu yerin çevresine öpücükler konduruyordu. İkimiz de uykuya dalmadan önce saçlarının kokusu var gücümle ciğerlerime çektim ve başını, güzel saçlarını derince öptüm.

Uykusundan 2 saniye izin aldı ve tebessüm etti. Sonra kalbimi eritmeye başladı.

Hey kadınım, Seni Seviyorum.

21 Mayıs 2013 Salı

Bizim Saatlerimiz

İkimizin belli saatleri vardı. İkimizin birbirimiz için uyanık olduğu saatler. O saatlerde birbirimizle konuşmaya başladığımız zaman birbirimize saatler harcardık. Toplasak aylar eder. Bende ki etkisi sanki yıllar gibi. Öyle derinki, asla geçmiyor içimden. Kopartamadım. Öldürmek istiyorum ama olmuyor, beni umursamıyor bile.

Her şey gerçekten saf mıydı yoksa biz mi öyle görüyorduk? Ya da bu güzellik bozulmasın diye birbirimize oyun mu oynuyorduk öyle olduğumuza dair? Ya da bize, ikimize hayatımız boyunca sunulan pislikler yüzünden ve battığımız bu pislikler yüzünden kendimizde bunu görmeye muhtaç mı hissettik? Birbirimize mi saklandık?

İnceleme başlasam olanların yarısından fazlası olağan şeylerdi. Ancak bir nokta yakalamıştık. O noktada herşey inanılmaz iyi ve huzurluydu. Derindi, bizi birbirimize bağlıyordu. Orada hissettiklerimize inanılmaz muhtaçtık ve bunu birlikte yaşamaktan sonu gelmeyen bir şekilde haz alıyorduk. Bir daha, bir daha. Defalarca. Bu noktayı bazı insanlar yakalıyor olmalı. Bizim birbirimizi sevdiğimiz gibi seven, sahiplenen diğer bütün insanlar da bu hisleri yakalıyor ve yaşıyordu. Bazıları en azından. Neden Tanrı bizi orada bırakmayı uygun bulmadı bilmiyorum. Neden hayat bizi devamlı oradan çekmeye çalıştı bilmiyorum. Neden insanlar orada bulunmamızdan rahatsız oldular ve bize rahat vermediler bilmiyorum. Hepinize lanet olsun orospu çocukları.

İstediğim an bunları geri alabilirim. Fakat tüm bu pisliğe nasıl dayanılır bilmiyorum. İğrenç bir his. İğrenç bir duygu. Bütünüyle iğrenç.

Ah Tanrım, bıktım artık melodramlardan.

25 Nisan 2013 Perşembe

Saldır, hakikatin için öl.

Bildiklerini unutarak başla güne. Adeletsiz diye nitelendirdiğin her şeyi ve canını sıkan bütün her şeyi. Lütfen göklerden ve insanlardan hayır bekleme artık, lütfen. Tanrıyla senin arandaki hat kesildi ve izole edildi sesin. Ne kadar iyi biriydin. Düşünürdün her şeyi. Bildiğimiz her bir şeyi. Kendi adına iyi dediğin bütün nitelikleri sıraladın bugün. Sonra sordun: Kim için? Ne için bu niyetlerim? Daha fazla iyimser olabilir miyim? Nedir benim hakettiklerim?

5 sene önce hey yeter demiştim. Nereye bağırdım bilmiyorum ama halen, halen yankılanıyor bağırdım yerde sesim. Sanki gitmesi gereken yere hiç gitmeyecek gibi. Binlerce gün geçti ilk hayalinden bu yana. Sen uğraştın ama pislik seninle beraberdi. Dostun, her şeyindi. Lütfen artık unut her şeyi. Son kez dilediğin kadar uyu ve başla artık kuralsızca saldırmaya.

Burada bize sunulan iyi bir yaşam yok. Saldır, hakikatin için öl.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Küçük Sarışınım

Hayatımda bu kadar etkileyici bir kadın görmemiştim. Sarı saçlarıyla güzel yüzüyle ve asaletiyle farkında olmadan beni hergün etkilemişti. Evet, güzelsin ve bir çok kişi bunun farkında. Diğer bütün güzelliklerini gören ve görmeye çalışan bir kaç kişinden biri olmalıyım. Hey Sarışınım, nasıl bu kadar etkileyici olabiliyorsun? Nasıl içime akıyorsun her defasında? Berrak huzurun içimde birikiyor. Ve inan kesinlikle bana hayat katıyorsun.

13 Mart 2013 Çarşamba

Pera - Slayze ~ Şehir gezintisi ve insanlar

Pera

Yorucu ama eğlendiğimiz bir günün ardından derince uyuduk Slay ile. Derin ama çok uzun süre değil. Sabah 8'de kalktık ikimiz de. Burada işleri ağırdan almamız mümkün değildi. Yaşadığımız her ilkin sıradışı bir tuhaflığı oluyordu. Mesela buradaki ilk sabahımız. İlk defa sabah kalktığımızda yıllarca geride yaşıyorduk. Tuhaf. İyi mi, kötü mü bilmiyorsunuz. Sadece tuhaf. Bunları yaşarken de genelde birbirimize bakıp gülüyorduk. İlk sabahımıza kalkıp birbirimize baktığımızda yine aynı şeyi yaptık. Kahvaltı yapmalıyız sanırım dedi Slayze. Galiba dedim. Bu yeni yerde, yeni bir alışkanlk edinebilirdik. Kahvaltı yapmak!

7 Mart 2013 Perşembe

Pera - Atlama sonrası ve 310.


Atlamayı gerçekleştirdik. Silinme işlemindeyken her şey boya gibi akmıştı ilk önce. Ardından siyah ve beyaz geçiş. Şimdi buradayız. Tam şu an aynı odada ve muhtemelen Asambe'deyiz. Geometrik çizimler ve her şey yerli yerinde. Slayze'de öyle.

Gözümü açıp odaya baktıktan hemen sonra Slayze'ye baktım. Başımı biraz oynatmama hitaben bana iyi misin diye sordu.

- Ouh iyiyim, sen?

- Çok daha iyiyim.

3 Mart 2013 Pazar

Slayze - Atlama

Zaman atlamasını yapmamızdan önceki günde, Asambe'deydik. Yarın için gerekli hazırlıkları yapıyorduk. Zaten günlerdir hazır olduğumuz için yaptığımız pek bir şey yoktu. Yarın buraya tekrar geldiğimizde sistem ve elektrikleri kendiliğinden hazır olmalıydı. Gitmeden önce küçük bir kısmı kapatır hale getirecektik. Pera, bir kaç gün önce ailesiyle tanışmamı istediğini söyledi. Ayrıca ailesinin evinde kalmamızı istemişti. Tabii, gereği yoktu ama ısrar etti ve kabul ettim. Buradan çıkınca oraya gidecektik. Sanırm kendine has bir planı vardı. Özel bir gece gibi değil. Fakat bir plan. Son hazırlıkları yaptık, küçük bir kısmı kapattık ve Asambe'den çıktık.